15 Eylül 2011 Perşembe

yüksekova atölyesi günlüğü

Susan Sontag'tan ödünç alırsam ben de, 'Fotograf, agıtlı bir sanattır. Bir bakıma alacakaranlık sanatı.' der. yaşadığımız devrin nostaljik bir devir olduğu üstüne. nostaljiyi besler de aynı zamanda. öyle ya da böyle. nostaljik olanın yol göstericiliği ve bize hatırlattıkları itibariyle doğru. bbu ağıt neye, kime ve hangi zamana yakıldığı pekala çok önemlidir. kimisi için hoş bir anı olarak kalan kişisel ve ona ait bütün duygusal yığının kendisi de olabilir, doğal olarak.
görsel hafızanın güçlenmesini fotografa borçluyuz. öyle ya da böyle elindeki cep telefonuyla da olsa görüntü kaydetme dürtüsünün herkesçeleşmesi hatta sıradanlaşması dolayısıyla çok önemlidir. nitekim çok uzaklarda fotografla yakılan ağıtlar herkesleşiyor. yakınkaşmak için anlamak ve yeniden bakmak için bize güç veriyor.
üç aydan fazla bir süredir 5 farklı atölyede küçük hikayeler ile agıtlar yaktık. hatırlamak ve hatırlamak için. bu süre yetmedi aslında. bir biçimde sürdürülmeli diyorum yine de.
yüksekova'da bugün de agıtlar yakıldı. ölülerine yas tutan ölü bir şehirdi yine. hep yas tutması gerekiyor muydu? insanlar kaç kes ölür? ölmek bu kadar yakın mı bize? çok yakın ve sıradan.
faniliğin ağıdı fotograflarımızla yakında burada bir sergi açar mıyız acaba?

son olarak, yüksekova'daki atölyede denildi ki; 'Fotograf akıp giden zamana bir isyandır.'
bu sondur artık. taki sergilerimizi yapabildiğimiz zamanda dek.
bugün herşeyi istanbul' yollayacakken her yer kapalı aslında onu yazmak istemiştim. elim değmişken yazayım dedim işte.

ishakkalac

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder